(Mütha Çetin - Güler Can, Özgür Gündem)
Türkiye, bir 17-31 Mayıs Gözaltında Kayıplara Karşı Mücadele Haftası’nı daha onbinlerce aydınlanmamış faili meçhul cinayetle karşılıyor. Bu yıl da her yıl olduğu gibi anneler, babalar, çocuklar her yerde yakınlarını arayacak.
KAYIPLAR DEVLET POLİTİKASI
Kayıp yakınlarından biri de 11 yıl önce Pervin Buldan, Hanım Tosun, Zübeyde Tepe, Hasan Karakoç gibi isimlerle bir araya gelerek kayıpların akıbetini sormak için YAKAY-DER’i kuran Albay Rıdvan Özden’in eşi Tomris Özden. Özden kayıpları ve devlet politikasını şöyle özetliyor: “Bu faili meçhuller sistemin faili meçhulleridir.”
17 YILLIK BİR CENAZE ARAYIŞI
1994’te yaşamını yitiren PKK’li Ali Temel’in cenazesi 17 yıldır verilmiyor. Ölümü resmi kayıtlara geçmesine rağmen cenazenin nerede defnedildiğine ilişkin bilgi alamayan Temel’in ailesi, yıllardır verdiği mücadele sonucu çatışma yerini ve insan kemiklerine ait görüntüleri elde etti. Ancak yine de cenazelere verilmiyor.
Sistemin faili meçhulleri
12 Eylül darbesi sonrası ve özellikle 1990’lı yıllarda Bölge’de yaşanan faili meçhul cinayetler, gözaltında kayıplar, aradan geçen on yıllara rağmen hâlâ aydınlatılmadı. 17-31 Mayıs Gözaltında Kayıplara Karşı Mücadele Haftası’nda bu yıl da binlerce kayıp yakını yakınlarını arıyor. Şubat 2011’de, Cumartesi Anneleri’nin yıllardır süren eylemlerine yanıt vermek iddiasıyla, başta Tolga Baykal Ceylan ve Cemil Kırbayır’ı bulmak için TBMM Meclis İnsan Hakları Komisyonu, gözaltındaki kayıpları araştırmak için komisyon kurdu. Ancak ne Ceylan’ın annesi Kadriye Ceylan oğluna kavuştu ne de 103 yaşındaki Berfo Kırbayır oğlu Cemil’in mezarına kavuşabildi.
Gözaltında kayıplara karşı Türkiye’de ve uluslararası alanda çok sayıda kampanyalar yürütüldü ve mücadeleler verildi, veriliyor. Kayıplara Karşı Uluslararası Komite International Committee Against Disappearances (ICAD) oluşturuldu. Örgütlü mücadelenin başlangıç yeri Latin Amerika oldu. Arjantin’deki “Plaza de Mayo Anneleri”nin mücadelesi birçok ülkeye örnek oldu. Türkiye’de de, 1995’te gözaltına alındıktan sonra kimsesizler mezarlığına gömüldüğü öğrenilen Hasan Ocak için, arkadaşları ve ailesi tarafından yürütülen “Hasan Ocak Kampanyası”, sürekliliği sağlanmış örgütlü kayıplar mücadelesinin başlangıcı kabul edildi.
Tek ortak noktaları kayıplarıydı
Kayıpların akıbetini sormak için etkin şekilde çalışma yürüten kurumlardan birisi de 1990’lı yılların mağdurları tarafından kurulan, Yakınlarını Kaybeden Ailelerle Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (YAKAY-DER) oldu. Temel amaç olarak 1990’lı yılların aydınlatılmasını hedef seçen kayıp yakınları, bütün zorluklara rağmen mücadelelerini sürdürdü. Tek ortak noktaları kayıp yakınları olan Pervin Buldan, Hanım Tosun, Velat Demir, Tomris Özden, Zübeyde Tepe, Hasan Karakoç ve Şehmuz Ekinci tarafından kurulan YAKAY-DER, 11 yıllık süre zarfında birçok kayıp yakınına ulaştı.
Derneği kuranların da kayıp yakını olması, beraberinde yakınını kaybedenlerle ortak dilin oluşturulmasını kolaylaştırdı. Hukuki mücadele vererek faillerin yargılanması için çalışmalarını her yıl artırarak devam ettiren dernek yöneticileri, ulaştıkları kayıp yakınlarının hikayelerini belgeleyip dokümantasyon çalışması yapmayı sürdürüyor. 2002 yılında, 1990’lı yıllardaki kayıplara ilişkin dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, eski Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş, dönemin Başbakanı Tansu Çiller, eski İşçileri Bakanı İsmet Sezgin, emekli orgenerallerden Necati Özgen, Adnan Doğu, Teoman Koman, emekli korgenerallerden Hasan Kundakçı ve Atilla Kıyat, eski Emniyet Genel müdürlerinden Kemal Çelik ile Saffet Arıkan Bedük, dönemin OHAL valileri Hayri Kozakçıoğlu ve Ünal Erkan ve Elazığ Milletvekili Mehmet Ağar hakkında suç duyurusunda bulunuldu. Suç duyurusundan sonra İstanbul savcılığı, derneğin 7 kurucu üyesi hakkında soruşturma başlattı bu soruşturma sonucunda dernek üyeleri beraat etti.
O kadar vahşet görmüşler ki...
Derneğin kurucu üyelerinden olan Velat Demir, Türk, Kürt, Arap, Laz, Süryani ve Êzidî gibi 1990’lı yılların mağduru olan bütün kesimlere ulaşmaya çalıştıklarını, mücadelelerinin çok kez engellenmeye çalışıldığını söyledi. Kayıp yakınlarının hassaslığı nedeniyle iletişim kurmakta çoğu zaman güçlük çektiklerini belirten Demir, “Aradan yıllar geçmesine rağmen insanlar korkuyorlar. 90’lı yıllarda o kadar vahşet görmüşler ki aradan yıllar geçmesine rağmen hâlâ o günlerin etkisi üzerlerinde” diye konuştu.
‘Tehditlere rağmen...’
12 Ağustos 1995’te PKK ile girilen bir çatışmada vurularak yaşamını kaybettiği iddia edilen, ancak eşinin ölümünü kuşkulu bulan ve o günden beri eşinin ölümünün gerçek sebebinin ortaya çıkması için mücadele veren Albay Rıdvan Özden’in eşi Tomris Özden de, YAKAY-DER’in kurucuları arasında yer alıyor. Tomris Özden, derneği evlerinden getirdikleri eşyalarla ve aidatlarla kurduklarını anlatıyor. Sürekli tehdit altında yaşadıklarını, maddi sorunlarına rağmen kendilerini kayıpların yakınlarını bulmaya adadıklarını belirten Özden, şunları söyledi: “Hiçbir şeyden korkmuyorduk. Ölümüne çalışıyorduk. O kadar çok kayıp, ölüm vardı ki. Aileniz, komşularınız sizi dışlıyor. Herkes üzerinize geliyor. Bunların hepsine göğüs gererek, her şeyi bir kenara atıp çalıştığımız bir süreçti. Bir şeyleri düzeltebileceğimizi düşünüyorduk. Bugün buraya gelindi. En azından Kürt sorunu tartışmaya açıldı. Benim ailemde bile ‘gerçekten bu insanlar haklı mı’ diye soranlar oldu.”
Tırnaklarıyla kaza kaza eşinin ölümünü çözümleme aşamasına geldiğini ancak bilgi kirliliği yaratılmaya çalışıldığını kaydeden Özden, “Ali öldürdü. PKK öldürdü. İtirafçı öldürdü. Faili meçhullerde, PKK’nin onun bunun denilemez. Bu faili meçhuller sistemin faili meçhulleridir” dedi.
Meclis’teki komisyonların da bu acıyı yaşayanların da tek başına bu sorunu çözemeyeceğini belirten Özden, bağımsız platformlar kurularak, çalıştaylar düzenlenmesi, raporlar hazırlanması gerektiğini söyledi. Masaya oturmadan bu sorunun çözülemeyeceğini ifade eden Özden, “Eşimin katilleri bulunacak mı? Bulunsa da ceza alacaklar mı? Ceza alsalar da bir daha yaşanmayacağına dair devletin garanti vermesi gerekiyor” diye konuştu.