özgür gündem
Ana Sayfa: Forum Köşesi Güncellenme : 27.06.2013 08:20 Barış sürecinde adaleti aramak Velat Demir / YAKAY-DER Yön. Kur. Başkanı
AKP hükümetinin Kürt tutsaklar arasında gelişen kitlesel açlık grevi eylemi sonrasında Sayın Abdullah Öcalan’la müzakerelere başlaması ülkede bir barış havası estirmiştir. 2013 baharıyla PKK kendi üzerine düşeni yaparak gerilla güçlerini geri çekmeye başlamıştır. Bu sürecin nihai bir çözüme yol açıp açmayacağı artık hükümetin tavrına bağlıdır.
Çatışma ortamının son bulmasıyla da birlikte Kürt meselesinde barış ve adalet arasında ilişki tartışma konusu olmuştur. Bir görüşe göre geçmişte yaşanan insan hakları ihlalleri sorumlularının cezalandırılmasını isteyen adalet talepleri barış sürecine sekte vurmaktadır. Bu görüşü savunanlar 30 yıllık süreçte yaşanan savaşta sevdiklerini kaybeden, haksızca özgürlüğü ellerinden alınan, yerlerinden yurtlarından olan ve birçok defa kötü muamele gören mağdurların intikam duygularını bir kenara bırakıp geçmişte yaşananları unutmalarını ve kendilerine bu zulmü çektirenleri bir nevi affetmelerini ima etmektedirler. Bu görüşe göre suç işleyen kişilerin cezalandırılması toplumsal barışı ve uzlaşmayı tehdit edecektir. Zira cezalandırılması istenen kişiler adalet arayışından vazgeçilmediği sürece barışı engellemek için saflarını sıklaştıracak ve siyasal gerilim artacaktır. Bu yüzden de savaş mağdurları yüreklerine taş basarak barış sürecini kucaklamalı ve artık geçmişin acılarını bugüne taşımamalıdırlar.
Yakınlarını Kaybedenler Derneği (YAKAY-DER) olarak ise bizim duruşumuz çok farklıdır. Biz adalet yerine gelmeden ve binlerce insanı gözyaşı ve kana boğan uygulamaların asıl sorumluları yargı önüne çıkarılmadan gerçek barışın gerçekleşmeyeceğini düşünüyoruz. Birinci olarak adalet taleplerinin siyasi gerginlik üreterek barış sürecini baltalayıcı iddiası gerçeği yansıtmamaktadır. Dünyadaki başka örneklere bakıldığı zaman insan haklarını pervasızca çiğneyen devlet görevlileri ve siyasi liderlerden hesap sormak artık hem demokratik gelişimin hem de toplumsal barışın bir parçası haline gelmiştir. 1970’lerde Yunanistan ve Portekiz’de, 1980’lerde ise Arjantin’de devrik cuntacı liderler haklarına çektirdikleri zulmün karşısında yargı önüne çıkarılmış ve ceza almışlardır. Bu ülkeler hem geçmişleriyle yüzleşmiş hem cezasızlık kültürüne bir son vermişler hem de toplumsal barışı ve demokrasiyi elde etmeyi başarmışlardır. Siyasi liderlerin adalet önünde hesap vermesindeki gelişme son derece önem taşımaktadır. Birincisi, eski Şili diktatörü Agusto Pinochet’nin Mart 1998’de bir İspanyol mahkemesinin şikayeti üzerine İngiltere makamları tarafından tutuklanmasıdır. Bir İspanyol Mahkemesi’nin talebi üzerine Şili’de işlenen insan hakları suçlarından dolayı eski bir diktatörün İngiltere’de tutuklanması artık kendi halkına büyük eziyetler eden siyasi liderlerin eskisi gibi dünyada rahatça dolaşamayacaklarını göstermiştir. Bu liderlerin cezalandırılması yönündeki adalet talepleri evrensel hukuk değer ve kurallarının bir parçası haline gelmeye başlamıştır. Pinochet sonuçta 2000 yılında Şili’ye iade edilmiş ve 2006’da ölene kadar ev hapsinde tutulmuştur. Bu gelişmeden cesaret ve ilham alan Latin Amerikalı insan hakları savunucuları, avukatlar, savcılar, hakimler ve savcılar birçok insan hakları ihlali işleyen eski siyasi lider ve devlet görevlilerine karşı davalar açmaya başlamışlardır. Örneğin eski Uruguay Cumhurbaşkanları Juan Marry Bordaberry ve Gregorio Conrado Alvarez tutuklanmış ve uzun hapis cezalarına çarptırılmıştır. Son olarak da eski Guatemela Cumhurbaşkanı Efrain Ross Montt iktidarı sırasında yerli halka karşı uyguladığı şiddetten dolayı soykırım suçlamasıyla kendi ülkesinde yargılanmaya başlamıştır. Yargı süreci halen devam etse de, mahkeme geçtiğimiz mayıs ayında Montt’u soykırım suçundan dolayı 80 yıl hapse mahkum etmiştir. Bu bağlamda bir diğer önemli gelişme ise insan hakları ihlali suçlarını cezasız bırakmayacak bir mahkemenin kurulmasıdır. Temeli 1998 Roma Anlaşması’nda atılan ve 2002’de işlerlik kazanan Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) ise uluslararası kamuoyunun insan hakları ihlallerini önlemek ve cezalandırmak konusunda gösterdiği en güçlü iradeyi temsil etmektedir. Günümüzde UCM, soykırım, insanlığa karşı işlenen suçlar ve savaş suçlarına bakmaktadır. Yakın zamanda saldırganlık suçu da mahkemenin yetki alanına girecektir. UCM şimdiye kadar 8 Afrika ülkesinde resmi olarak soruşturma yürütmüş ve toplam 30 kişi hakkında iddianame hazırlamıştır. Bu kişiler arasında Sudan Devlet Başkanı Ömer el-Beşir’de vardır. El-Beşir hakkında Darfur’da soykırım, insanlığa karşı suç ve savaş suçu iddialarıyla tutuklama istemi vardır. Mahkeme 2012’de eski bir savaş lordu olan Tomas Lubanga’yu Kongo’da çocuk askerler kullanarak savaş suçu işlediği gerekçesiyle hapis cezasına mahkum etmiştir. 122 üyesi olan UCM’ye Türkiye henüz üye değildir. UCM ancak kuruluşundan sonraki suçlarla ilgili soruşturma açabilse de Türkiye’nin UCM’ye üye olması ülkedeki cezasızlık kültürünün ortadan kalkması açısından son derece önemli bir adım olacaktır. Kısacası, küresel gelişmeler insan hakları ihlalleri işleyen siyasi lider ve devlet görevlilerinin yakın zamana kadar sahip oldukları dokunulmazlığı artık ortadan kaldırmaya başlamıştır. İktidarları zamanında birçok insanlık suçu işleyen kişileri yargılayan ve cezalandıran ülkelerin sayısı giderek artmaya başlamıştır. Bu yargılamalar toplumsal barışa ve demokratik gelişmeyi baltalamaktan ziyade hem mağdurların adalet taleplerini karşılamakta, hem de geçmişte yaşanan acıların geniş halk kesimleri tarafından paylaşılmasına büyük katkıda bulunmaktadır. Cezasızlık kültürünün son bulması toplumsal barışın teminatıdır.
Sonuç olarak günümüzde gelişen barış sürecinde savaş mağdurlarının acılarını unutmalarını ve kendilerine zulüm edenleri affetmelerini beklemenin hiçbir haklı gerekçesi yoktur. Talep edilen intikam değil toplumsal barışın ve demokratik yönetimin temeli olan adaletin tecelli etmesidir. Adaletsiz bir barış mümkün değildir. Dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi burada da mağdurlar ve insan hakları savunucuları haklarını aramaya ve kendilerine eziyet edenlerden hesap sormaya devam edeceklerdir. Onların bu çalışmaları adaletli bir barış arayışının en önemli parçasıdır. YAKAY-DER hem mağdurların sesini duyurmaya hem de onların adalet taleplerini sürekli gündemde tutmaya devam edecektir.