Haberler

Bizden Koparılanlar

Bir nebze adalet için

18.4.2013

Velat Demir - Yakay-Der Yön. Kur. Başkanı

özgür gündem

Güncellenme : 30.03.2013 09:50

 1980 darbesinin yarattığı baskı ve şiddet ortamında gelişen Kürt silahlı hareketi 1990’ların başıyla beraber kitlesel desteğe ulaşmıştır. Bu desteğin önünü almak isteyen Türkiye devleti harekete sempati duyan ve hareketi desteklediğinden şüphelendiği sivil kişilere karşı sistematik bir yıldırma ve bastırma politikası geliştirmiştir. Bu politikanın sonucu olarak binlerce kişi işkenceden geçirildikten sonra öldürülmüş, sokak ortasında suikasta kurban gitmiş, kaçırılmış ve kendilerinden bir daha haber alınamamıştır. JİTEM (Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele) örgütü bu politikanın ana uygulayıcısı olmuştur. Ayrıca korucular, Hizbullah militanları ve diğer güvenlik güçleri de bu cinayetlerde ve kaçırılma olaylarında yer almışlardır. Özellikle 1993 ve 1994 yıllarında zirveye ulaşan cinayetler ve kaçırılmalar yüzünden Diyarbakır, Batman ve Mardin gibi büyük kentlerde bile bir korku atmosferi hâkim olmuştur.

 Savaşın hafiflediği 2001 senesinde kurulan. Yakınlarını Kaybeden Ailelerle Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (YAKAY-DER) on yıldan fazla bir süredir bu cinayet ve kaçırılma silsilelerinde yakınlarını kaybeden aileleri bir araya getirmekte ve adalet ve hakikat mücadelesi vermektedir. Derneğimiz özellikle 1990’lı yılların ilk döneminde meydana gelen katliamların, suikastların, kaybedilmelerin ve işkencelerin toplum hafızasında yer almasını ve bu eylemlerden sorumlu kişilerden hesap sorulmasını amaçlamaktadır. Terörle mücadele adı altında gerçekleştirilen haksızlıkların toplum tarafından bilinmesi, acıların paylaşılması ve bu acıların sorumlusunu olan siyasi yapının toplum nezdinde yargılanması barışın tesisi için elzemdir.

 Derneğimizin misyonu üç farklı amaçla özetlenebilir. En başta dernek yargısız infazlara kurban giden insanların akıbetleri hakkında kesin bilgilere ulaşmak amacındadır. Dernek öldürülen ve kaçırılan kişilerin bilgilerini toplamakta ve onlarla ilgili bir veritabanı hazırlamaktadır. 2003 ve 2008 senelerinde yayınlanan “Sımsıcaktı Elleri” adlı iki ciltlik kitap bu kurbanlarla ilgili hazırlanmış en önemli kaynaktır. Devlet güçleri ya da devletle işbirliği içinde çalışan yapılar tarafından kaçırılan birçok kişinin mezarları bile belli değildir. Birçok aile yıllar önce apansız ortadan kaybolan sevdiklerinin kemiklerine ulaşmaktan ve mezarlarını ziyaret etmekten bile mahrum kalmaktadırlar. Birçok kayıp olayının üzerinden yıllar geçse de bu konuda ciddi anlamda bir aşama kaydedilememiştir. Bu bağlamda siyasi otoritenin tavrı belirleyici olmaktadır. Siyasi otoritenin inisiyatif alması kayıpların üzerindeki sır perdesinin tamamen ortadan kaldırılması için elzemdir. Özel yetkilerle donatılan parlamento içi ya da parlamento dışı bir komisyonun yapacağı incelemeler ve soruşturmalar sonucunda kayıpların akıbetleri hakkında somut bilgilere ulaşabilir ve yıllar sonra ailelere bir umut ışığı doğabilir. Böyle bir komisyonun bağımsız ve akil insanlardan oluşması gerekmektedir. Ayrıca, özellikle 1990’ların ilk yarısında ülkenin Kürt coğrafyasını kasıp kavuran şiddet sarmalının doğru anlaşılabilmesi ve toplumsal empatinin gelişmesi için böyle bir inisiyatifin geliştirilmesi çok mühimdir.

 İkinci olarak YAKAY-DER çok büyük acılar çekmiş ve bedeller ödemiş aileleri bir araya getirip onların acılarını az da olsa hafifletmeyi hedeflemektedir. Aileler genelde dar gelirlidir ve çok zor koşullarda savaştan kaçarak İstanbul’a göç etmişlerdir. Derneğimiz kısıtlı maddi imkânlarla ailelere destek sağlamaktadır. Derneğimizde buluşan aileler acılarını paylaşmakta ve en azından kendilerini anlayabilen ve benzer süreçlerden geçmiş kişilerle diyalog imkânı bulmaktadırlar. Herhangi bir sosyal ve psikolojik destek imkânından yoksun bu insanlar için acılarını paylaşmak, yaşadıkları korkunç tecrübelerle başa çıkmak ve hayatlarına devam etmek için sahip oldukları yegane telkin edici yoldur. Ama acılar her zaman paylaşılmakla azalmamaktadır. Adaletsizlik hüküm sürdüğü sürece geleceğe umutla bakmak ve yaşanan derin haksızlıkları affetmek mümkün olmamaktadır. Geçmişin üzüntülerinin üzerine sünger çekerek bugünü ve geleceği kurmak ve toplumsal barışı tesis etmek mümkün olmamaktadır.

 Derneğin üçüncü ve en önemli amacını ise bir nebze adalet olarak tanımlamak isabetli olacaktır. Adalet arayışının ise iki boyutu vardır. İlk boyut cinayetlerden ve kaybetmelerden sorumlu kişilerden hesap sorulması ve onların yargılanmasıdır. Türkiye’de devletin vatandaşlarına karşı işlediği suçların hesabı sorulamamaktadır. Terörle mücadele adı altında yapılan haksızlıkların sorumlularının yargı önüne çıkarılması ve bu kişilerden hesap sorulması benzer haksızlıkların artık yaşanmamasını sağlayacaktır.

 2009 senesinde görülmeye başlanan ve emekli Albay Cemal Temizöz’le birlikte 6 kişinin yargılandığı dava süreci bu yönde atılmış en ciddi adımdır. Temizöz ve diğerleri bir çete kurarak 1993 ve 1995 seneleri arasında Cizre bölgesinde 20 kişinin ölümünden sorumlu olmakla suçlanmaktadırlar. Ayrıca 2012 senesinin Eylül ayında Tuğgeneral Musa Çitil hakkında 1992 ve 1994 seneleri arasında 13 vatandaşın ölümüyle ilgili açılan dava da bu yönünde atılmış bir adımdır. Fakat bu dava süreçleri, işlenen cinayetlerin sadece çok küçük bir bölümünü kapsamaktadır. Bu davalar buz dağının sadece görünen kesiminin çok küçük bir bölgesini kapsamaktadır. Binlerce mağdurun hak taleplerine ses verilmemiştir. Hukuk sistemin bu talepleri değerlendirmesi ve hak ihlalleriyle ilgili daha kapsamlı soruşturmalar açmasını talep etmekteyiz.

 Ayrıca hukuki süreçte birçok engel ortaya çıkmaktadır. Tanıklar can güvenliklerinden endişe etmekte, müdahil avukatlar tehdit edilmekte ve soruşturmalar etkin bir şekilde yapılmamaktadır. Daha genel bir sorun ise 2005 yılından önce işlenen cinayetler için geçerli olan 20 sene kuralıdır. Bu kurala göre 20 sene içinde soruşturma açılmayan cinayetler zaman aşımına uğrayacaktır. Bu kuralın sonucu olarak 1990’ların ilk yarısında işlenmiş cinayetlerin büyük kısmı ya şimdiden zaman aşımına uğramış ya da önümüzdeki iki-üç yıl içinde zaman aşımına uğrayacaktır. Bu kuralın ortadan kaldırılması konusunda hükümetin ve savcıların tavırları belirleyici olmaktadır. Cinayetlerin ve kaçırılmaların “insanlığa karşı suç” kapsamında değerlendirilmesi zaman aşımı kuralını geçersiz kılacaktır. Bunun için yasama organın harekete geçmesini talep etmekteyiz. Suçluların hesap vermesi ve yargılanması adaletin tecelli etmesi için önemlidir ama kendi başına da yeterli değildir. Bu cinayetleri ve zulümleri işleyen sistemin ve yapının toplum vicdanında mahkûm edilmesi ve toplumsal hafızada menfi bir şekilde yer etmesi adaletin sağlanması ve toplumsal barışın tesisi için gereklidir. Son tahlilde cinayetleri işleyen kişiler belli bir yönetim anlayışından ve siyasi güçten aldıkları yetki ve cüretle hareket etmişlerdir. Bu yönetim anlayışının bütün çıplaklığıyla ortaya çıkarılması, onun toplumsal meşruiyetini kaybetmesini sağlayacak ve Kürt sorunun daha iyi ve doğru bir şekilde anlaşılmasına yol açacaktır. Yukarıda bahsedildiği üzere özel yetkilere sahip parlamento içi ya da parlamento dışı bir komisyonun kurulması hakikat sürecin işlemesinde başat rol oynayacaktır. Böyle bir komisyon hem savaş ortamında işlenen insan hakları ihlallerini kapsamlı bir şekilde ortaya koyabilir ve bu ihlallerin tekrar yaşanmaması için bir siyasi atmosfer oluşturabilir. İşkenceyi, kaçırılmaları ve cinayetleri günlük hayatın olağan bir parçası haline getiren siyasi tavrın lanetlenmesi günümüzde hala süren ölümlerin durması için gereklidir