Haberler

Bizden Koparılanlar

Daha çok adalete ihtiyacımız var

18.4.2013

 

Velat Demir / Yakay-Der Yön. Kur. Başkanı

Özgür gündem

Güncellenme : 08.04.2013 09:20

Kürt coğrafyasında özellikle 1990’larda yaşananlarla yüzleşmek ve bu utancı insanlığın belleğinde hesabı sorulur bir düzeye getirmek bu kuşağa, yani bizlere nasip olacak gibi. Umudumuz ve arzumuz budur. Kürt halkı Ortadoğu’nun kadim halklarındandır ve binlerce yıllık tarihi geçmişi ile bu coğrafyada yaşamaktadır. Kürtler bütün işgallere, savaşlara ve yıkıma rağmen varlığını günümüze taşıyabilmiş; farklı ülkeler arasında parçalanmışlığına, inkâr, imha ve asimilasyona rağmen kültürünü koruyabilmiştir. Toprağından koparılmasına ve dünyanın farklı bölgelerinde mülteci hale getirilmesine rağmen bütün ulusal ve tarihsel değerlerini yaşatmayı başaran bir halktır.

 Devletlerin çoğu tarihsel, siyasal bir mesele olan Kürt meselesine Türk devletinin gözü ile bakarak ve de öyle yaklaşarak 40 milyonluk bir toplumun haklarını kendi ekonomik ve siyasi çıkarlarına kurban ettiler. Türkiye’de son 30 yıldır devam eden savaşta boşaltılan köyleri, ülkesinde mülteci durumuna düşürülen Kürtleri, bu coğrafyadaki binlerce faili meçhul cinayeti görmezden geldiler. Devlet, evinden çıkarken, sokakta yürürken ya da resmi görevliler tarafından gözaltına alınıp bir daha evine dönemeyen binlerce kaybı ya da çatışmalarda yaşamını yitiren onbinlerce Kürt gencini (gerillayı) belirsiz yerlerde gömdü. Birçok devlet, bugün 300 kişilik bir kabilenin konuştuğu bir dili ve kültürü insanlık mirası olarak kabul edip yaşatmaya çabalarken, 40 milyon nüfusu ile dünyanın kadim halklarından olan Kürtlerin dili, kültürü ve tarihi mirasını görmezden gelmemelidir. Dünyadaki bütün sistemler yasalarını toplumların ve insanlığın yararına değil de kapitalist sistemin bekası için düzenlemişse, bu durum doğal olarak dünya sistemi içinde resmen kabul görmemiş toplumların inkârına sebebiyet verebilir. Bu durum sadece öldürme ve yargısız infazlarla kalmaz. Her türlü ayırımcılığı da içinde taşır. Köylerini, kasabalarını boşaltarak coğrafyayı insansızlaştırmak, üretimden düşürmek, mülteci duruma düşürülerek, benliğinden ve ulusal değerlerinden uzaklaştırmak sistemin temel politikası olur.

 Nasıl ki kökünden koparılan bir bitki başka bir iklim ve toprakta yaşayamıyorsa toprağından koparılıp mülteci hale getirilen insanlar da milli, insani, kültürel, ruhsal olarak yok oluş sürecine girer. Bu toplumsal bir soykırımdır, bunun adı beyaz ölümdür. Son 30 yıla damgasını vuran Kürt özgürlük hareketini, eski cumhurbaşkanlarından Süleyman Demirel’in deyimiyle bu 29. isyanı bastırmak için devlet bölgede 300 bine varan askeri bir güç bulundurmaktadır. Bu orantısız güce rağmen devlet eliyle veya bilgisi dâhilinde oluşturulan gayri nizami paramiliter güçlerle (Özel tim, Jitem, TİT, Hizbullah) bu coğrafyada ayrı bir yok etme siyaseti uygulanmıştır. Bizler acılarımızı, yaşadıklarımızı sizlerle paylaşırken asla kin ve nefret taşımıyoruz. Bütün yaşananlara, kaybettiklerimize rağmen isteğimiz, barışı esas alarak, acılarımızı ortaklaştırarak geleceğe umutla bakmak ve birlikte özgürce yaşamaktır. Gerçek şu ki Kürtler mağdur edilmiş bir halktır. Yaşamımızı bütün insanlık ailesi ile birlikte kimliğimizle, kültürümüzle, tarihimizle, özgürce sürdürmek istiyoruz. Bütün çabamız ve emelimiz budur. Bizim daha çok adalete ihtiyacımız var. Yaşadıklarımız, bir şekilde İrlanda’da, İspanya’da, Şili’de, Bosna’da, Filistin’de, Cezayir’de, Ruanda’da, Güney Afrika’da da yaşandı. Halklar geçmişleriyle yüzleşerek daha güzel bir geleceğe yürüyor. Almanya Nazi döneminin ayıbı ile yüzleşti. En son 92 yaşındaki bir Nazi partisi üyesini yargılayarak insanlık adına büyük bir duruş sergiledi. Güney Afrika, Arjantin, Şili, Bosna gibi ülkeler geçmişi ile yüzleşerek daha aydınlık bir geleceğe barış içinde yürüyor. Bizler bunu Türkiye’de de yaşamak istiyoruz. Bu karanlık dönemin tüm sorunlarını ortaya çıkaracak, geçmişi ile yüzleşecek cesur yürekli bir Demokratik Türkiye Cumhuriyeti istiyoruz. Ve diyoruz ki cumhuriyet tarihi boyunca yaşanan tüm olumsuzlukların, katliamların karanlıkta kalmaması için devletin tüm arşivleri açılmalı, uluslar arası bir komisyonun kurulması sağlanarak bunların araştırılmasına olanak sağlanmalıdır. Cumhuriyet tarihi boyunca yaşananları tarihsel bir kronoloji şeklinde çıkarmak belki bizim işimiz değil. Fakat son yüzyılda yaşanan ve hâlâ toplumun belleğinde bir yara gibi duran ve akıbetlerinin bilinmesi gereken toplu mezarlar, faili meçhul cinayetler ve kayıplar bu ülkenin ve Anadolu’nun halklarının kapanmayan yarasıdır.

 Mustafa Suphi ve arkadaşlarının akıbeti, Dersim Mebusu Hasan Hayri’nin Akıbeti ve mezarının yeri, Şeyh Sait ve arkadaşlarının kayıp mezarlarının yeri, Seyit Rıza ve arkadaşlarının kayıp mezarlarının yeri, Saidî Kurdî’nin mezarının yeri, Dersim Katliamı’ndan sonra ortada kalan çocukların kayıtları ve yerlerinin tespiti, 1980 darbesi ile gözaltında kaybolanların akıbeti ve mezar yerleri, Son 30 yılda sistemin deyimi ile düşük yoğunluklu savaştaki çatışmalarda hayatını kaybeden gerillaların tek ve toplu olarak gömülen mezar yerlerinin (Askeri ve yasak bölge dâhil) tespiti...

Bütün kayıp mezar yerlerinin tespit ederek açmak ve bunları ailelerine teslim etmek insani bir sorunluluk ve evrensel hukuk gereğidir. Ülkemizin demokratik bir cumhuriyet olması için geçmişiyle yüzleşmesi ve bu insanlık ayıbından kurtulması gerekir. Bizler de insanlık adına bunun cesaretle ve samimiyetle takipçisi olmalı, insani ve vicdani bir sorumluluk olarak algılamalı ve anlamalıyız. Buna irademizi, inancımızı, yüreğimizi katmalıyız.

 İnsanlık, özgürlük ve aydınlık bir gelecek için hep mücadele etmiştir. Dünyamızın her köşesinde bazen çevreyle ilgili sorunlar, bazen ekonomik sorunlar, bazen etnik, bazen kültürel ve sosyal sorunların çözümü için cesur ve aydınlık yüzlü insanlar bugün olduğu gibi farklı zamanlarda da birbirlerini hiç tanımadan bu amaçlar için bir araya gelmiş, sorunların çözümüne kafa yorup emek harcamışlardır. Tıpkı bugün yapmaya çalıştığımız gibi. Hatta böylesi süreçlerde zaman zaman acılar yaşayabiliriz, bedeller de ödeyebiliriz. Bu insani ve meşru çözüm için bir araya gelişleri günümüzde de, gelecekte de sürdürmek zorundayız. Ortak bir noktada buluşup yaşanan acıları, sorunları çözmek üzere birlikte mücadele etmeye devam etmeliyiz.