Haberler

Bizden Koparılanlar

Kulp'ta 11 Köylünün Öldürülmesi Davası: Emekli Tuğgeneral Yavuz Ertürk Hakkında 11 Kez Müebbet Hapis İstendi.

25.10.2013


Amed'in Kulp ilçesinde 22 Ekim 1993 tarihinde 11 köylünün öldürülmesiyle ilgili yürütülen soruşturma, dosyanın 20 yıllık zaman aşımı süresini dolmadan tamamlandı. Hazırlanan iddianamede, operasyonu yöneten dönemin Bolu 2. Komando Tugay Komutanı emekli Tuğgeneral Yavuz Ertürk'e 11 kez ağırlaştırılmış hapis cezası istendi.

Kulp'ta 11 sivilin öldürülmesi nedeniyle Terörle Mücadele Kanununun (TMK) 10. Maddesiyle yetkili Amed'deki Cumhuriyet Başsavcıvekilliğince hazırlanan 19 sayfalık iddianame, 7. Ağır Ceza Mahkemesince kabul edildi. İddianamede dönemin Bolu 2. Komando Tugay Komutanı emekli Tuğgeneral Yavuz Ertürk hakkında 11 kez müebbet ve 25 yıla kadar hapis cezası istendi.

İddianamede, 1993 yılında Amed-Muş ve Bingöl (Çewlîg) üçgeninde başlatılan geniş kapsamlı operasyon için Tuğgeneral Yavuz Ertürk komutasındaki Bolu 2. Komando Tugay Komutanlığı'nın Kulp ilçesinin Alaca köyünün yakınlarına gelerek, konuşlandığı belirtildi.

Söz konusu askeri birliğin, İnkaya köyü muhtarı maktul Mehmet Salih Akdeniz'i kendilerine rehberlik yapması için çağırdığı kaydedilen iddianamede, maktulün yeğeni olan diğer maktul Celal Aziz Aydoğdu ile askerlerin yanına gittiği ancak alıkonuldukları ifade edildi.

Aynı gün dosyadaki diğer maktüller Mehmet Şah Atala, Nusrettin Yerlikaya, Turan Demir, Behçet Tutuş, Bahri Şimşek, Mehmet Şerif Avar, Hasar Avar, Ümit Taş ve Abdo Yamık ile isimleri tespit edilemeyen çok sayıda köylünün de gözaltına alındığı belirtilen iddianamede, "Şüpheli Ertürk'ün başında bulunduğu askeri birlik, bu bölgede yaklaşık 2 hafta kalarak bölgede operasyonlar yapmış, bu süre zarfında alıkoydukları köylülerden bir kısmı serbest bırakılmış, 11 köylü ise askeri birliğin bölgeden ayrılacağı gün şüphelinin talimatıyla önce helikoptere bindirilerek yakınlarının Diyarbakır'a götürüleceklerine inandırılmasından sonra öldürülüp oraya gömülmüştür" denildi.

TBMM İNSAN HAKLARI KOMİSYONU TANIKLARI DİNLEDİ

İddianamede, hayatını kaybeden köylülerin yakınlarının olayı araştıran TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuna anlattıkları beyanlara da yer verildi.

Maktul Mehmet Salih Akdeniz'in ağabeyi Mehmet Emin Akdeniz ifadesinde, kardeşi ve yeğeni Celal Aziz Aydoğudu'nun Amed'deki Devlet Güvenlik Mahkemesi'ne getireleceğini düşündüklerini anlatarak, şunları söylediği kaydedildi:

"Üç defa DGM'ye kaybolmayla ilgili dilekçe verdik. O dönemin DGM savcısı bana 'Bunu artık arama' diye yazılı cevap verdi. Söz konusu yazı halen bendedir. Yazıyı komisyona teslim edeceğim. OHAL Valisi ile görüştüm, bana yardımcı olmadılar. İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Kahraman ile görüştüm, kendisine dilekçe verdim, kardeşimi ölü olarak aradığımı söyledim. Aynı zamanda dönemin İçişleri Bakanı Nahit Menteşe ile de görüştüm ve kendisine dilekçe verdim. Sonuç alamayınca olayı AİHM'e taşıdım. 9 sene süren yargılama sonucunda davayı kazandık. 11 kişi için 1 trilyon lira verildi. Davanın avukatı da şimdiki Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir idi."

İddianameye göre, maktul Akdeniz'in oğlu Mizbah Akdeniz de TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuna aynı dönemde Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın'ın da Lice'de vurulduğunu anlatarak, O gün operasyon görüntüleri yayınlandığını ve  11 PKK'linin hayatını kaybettiği haberinin verildiğini söyledi. Akdeniz, "Babamı şapkasından tanıdım. Çünkü o şapkayı Elazığ'dan ben almıştım. Şapka mavi renkliydi. Konuyu savcıya söyledim. Savcı 3 defa TRTden o bantı istedi. Ancak benim babamı gördüğüm bandı göndermediler, gelen görüntüler arasında benim gördüğüm görüntü yoktu" dedi.

ÖLDÜRÜLENLERİN KEMİKLERİ BULUNDU

İddianamede, 5 Kasım 2004 günü Kulp'un Alaca köyü Kepir mezrası yakınlarında bulunan kemiklerin Adli Tıp Kurumunca yapılan incelemesi sonrasında hazırlanan raporda, kemik numunelerinin yüzde 99.99 ihtimalle Mehmet Salih Akdeniz, Behçet Tutuş, Turan Demir, Nesrettin Yerlikaya, Mehmet Şerif Avar, Hasan Avar, Abdo Yamık ve Bahri Şimşek'e ait olduklarının tespit edildiği belirtildi.

İddianamede, sanık Yavuz Ertürk'ün savunmasına da yer verildi. İddianameye göre, Ertürk, ifadesinde, 2. Komando Tugay Komutanı olarak Mart-Nisan aylarında emirle "Güneydoğu"ya (Kuzey Kürdistan) gidip, Kasım-Aralık aylarında Bolu'ya döndüklerini anlatarak, şöyle dedi:

"Birliğimiz, OHAL Valiliği emrinde Diyarbakır (Amed) Jandarma Asayiş Komutanlığının komutası altında görev yapmaktaydı. Tugayda, ortalama 450 subay ve astsubay, 4-5 bin er ve erbaş bulunuyordu. Güvenlik komutanlıklarının baş edemediği terör eylemlerine Jandarma Asayiş Komutanlığının emri ile operasyon yaptık. Operasyonları telsiz ile yönetip, bazen birlikleri denetleyip moral verdikten sonra dönüyordum. Birliklerin başında fiilen tabur ve bölük komutanları bulunurdu. Görevin bitmesinden sonra rapor düzenleyip, operasyonun sona erdiğini bildirip, bölgeden ayrılırdık. Alaca köyüne kesinlikte gidilmedi. Bu konuda AİHM'e de ifade verdim. O tarihte Tugayın komutasındaki UH1 helikopteri en fazla 6 personeli alabiliyordu, 11 kişinin helikoptere bindirilmesi mümkün değildir. Biz Kara Kuvvetleri Komutanlığı birlikleriydik. O köye hiç gitmedik. Kolluk kuvvetleri gibi tutuklama, gözaltına alma gibi durumumuz söz konusu değildi, yakaladığımız şahıs olursa jandarma komutanlığına teslim ederdik."

İddianamede, soruşturma kapsamında Kara Kuvvetleri Komutanlığından 2009 yılında gönderilen yazıda, iç güvenlik harekat bölgesinde icra edilen operasyonlara ait bilgilerin anılan tarihte kayıt altına alınmaması nedeniyle 1994 yılında Amed bölgesine hangi birliğin operasyon yapmak üzere görevlendirildiğine ilişkin operasyon kaydına ulaşılmadığının belirtildiği, 1994 yılında 2. Komando Tugay Komutanlığı'nda görev yapan muvazzaf ve emekli subay listesinin gönderildiği kaydedildi.

İddianamede, sanık Ertürk'ün katıldığı ileri sürülen 1994 yılında Lice, Kulp, Hani ve Bingöl'ün Genç ilçesinde bazı şahısların gözaltına alındıktan sonra kendilerinden bir daha haber alınamasına yönelik soruşturmaların da devam ettiği bildirildi.

AİHM TÜRKİYE'Yİ MAHKUM ETTİ

Amed'deki Cumhuriyet Başsavcıvekilliğince hazırlanan iddianamede, olayda yaşamını yitirenlerin yakınlarının başvurusu üzerine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince görülen dava sonrasında verilen karar da yer aldı.

AİHM'in 2001 yılında verdiği kararda, şöyle denildi: "Söz konusu 11 kişinin güvenlik güçlerince gözaltına alınmaları müteakiben öldüğü ve ölümcül bir güç kullanımını haklı ve makul gösterecek herhangi bir gerekçeye dayanılmadığı için devletin bu eylemlerden sorumlu olduğu kanaatine varılmıştır. Sonuç olarak başvuranlar maddi ve manevi zarara uğramış, bu sebeple toplam olarak 381 bin 340 İngiliz sterlinin ödenmesi karara bağlanmıştır."

İddianamede, olayla ilgili Kulp'un Alaca köyü Kepir bölgesinde bulunan toplu mezara ilişkin TBMM tarafından hazırlanan raporun sonuç kısmına da yer verildi. Raporda, gözaltına alındıktan sonra kaybolan 11 kişinin Şenyayla'dan köylerine dönen kişiler oldukları ve bu kişilerin çökelek, yağ ve peynir yapmak üzere yaylaya çıktıklarının, PKK ile resmi ve özel anlamda herhangi bir ilgilerinin olduğunun tespit edilemediği belirtildi.

Söz konusu kişilerin çoğunluğunun yaşlı, evli ve çok çocuk sahibi olmaları dikkate alındığında örgütsel irtibatlarının söz konusu olmadığı kaydedilen raporda, şu ifadelere yer verildi:

"Delillerin toplanması sırasında Kulp Cumhuriyet Savcılığının yeterli özeni göstermediği, olaydan haberdar olduktan sonra olay mahalline gitmediği, olay mahallinde maktullere ait kemik ve diğer eşyaların köylüler tarafından toplanarak getirilmesini istediği, köylülerce bu delillerin çuvallara konularak getirilmesinden sonra ulusal basın eşliğinde olay mahalline gidildiği anlaşılmıştır."

İtirafçı sanıklarından Arif Sakık'ın savcılığa yaptığı yazılı beyanda bahsettiği hususlar ile heyetin araştırma konusunun hem zaman hem de mekan olarak farklı olduğunun ifade edildiği raporda şunlar eklendi: "Sakık'ın bahsettiği Simetak köyündeki olay örgüt arasındaki bir iç hesaplaşmadan kaynaklanmış, araştırma konusu ise Alaca köyü Kepir bölgesinde meydana gelmiştir. Şemdin Sakık'ın beyanları da bu yöndedir. Yapılan incelemelerde olayın Bolu'dan gelen Tuğgeneral Yavuz Ertürk komutasındaki birliğin operasyonu sırasında gerçekleştiği anlaşılmıştır. Her ne kadar mağdur yakınlarına çektikleri acılar karşılığında AİHM tarafından tazminat ödenmesine karar verilmişse de gerek dosyalara yansıyan bilgiler ve gerekse heyetimizin incelemesi sırasında kaybolan kişilerin yakınlarının hala çekmekte oldukları acılar sebebiyle cezai yönden takibat açılması, bu tür faili meçhullerin bir daha cereyan etmemesi bakımından büyük önem taşıdığına kanaat getirilmiştir. Komisyonumuz, Bolu Komando Tugay'nın Şemdin Sakık'a karşı düzenlemiş olduğu operasyon sırasında kimi kişilerin gözaltına alındığına ve daha sonra kaybolduklarına kanaat getirilmiştir."

SORGULAYIP ÖLDÜRDÜLER

İddianamenin "Örgütün yapısı" başlıklı bölümünde ise Tuğgeneral Yavuz Ertürk'ün idaresi altında, kimlik bilgileri tespit edilemeyen "Yarbay Ramazan" kod ismini kullanan subay ile diğer görevlilerden oluşan bir grup oluşturulduğu, bu grubun asli görevinden ayrılarak PKK'ye yardım ettiğini değerlendirdikleri şahısları ya da özel sebeplerden dolayı gözaltına aldıkları kişileri sorgulayarak bir kısmını öldürdükleri, bu şekilde suç işlemek amacıyla kurulmuş bir teşekkül haline dönüştürüldüğü belirtildi.

Bu teşekkül mensuplarının şüpheli Yavuz Ertürk'ün talimatı ile "kasten öldürme" dahil olmak birçok suç işledikleri bildirilen iddianamede, "Bu teşekkülün terörle mücadele edilmesi amacıyla devlet tarafından kendilerine sağlanan her türlü imkanı kullandığı mevcut delillerden anlaşılmıştır." denildi.

Maktullerin çoğunun PKK ile ilişkilerinin tespit edilemediğinin altını çizen iddianamede, "Nitekim AİHM'de görülen davada, hükümet, öldürülenlerin devlet yanlısı olmaları nedeniyle PKK tarafından kaçırılıp öldürülmüş olabileceklerini savunmuştur" diye belirtildi.

Yargıtay 8. Ceza Dairesinin "Susurluk Davası" ilgili kararındaki, "devlet imkanlarını suç işlemek amacıyla kullanan görevlilerin teşkil ettikleri bir teşekkül" ifadesine atıfta bulunulan iddianamede, "Bu tespit gerek yapılanma gerekse kullanılan yöntemler açısından şüphelilerin oluşturduğu teşekkül açısından büyük benzerlikler göstermektedir" görüşüne yer verildi.

İddianamede, eylemin "halkı silahlı isyana teşvik" suçunu da oluşturduğu belirtilerek, şöyle denildi:

"Yargısız infazların artması, bölge insanının devletten soğumalarına ve dağa gidenlerin sıyısının artmasına neden olmuştur. Özellikle şüphelinin başında bulunduğu birlikteki bazı görevliler tarafından sivil kişilerin öldürülmeleri, köylerinin yakılması, hayvanlarına el konulması ya da hayvanlarının telef edilmesi örgüt tarafından suistimal edilerek, halk silahlı isyana teşvik edilmiştir. Bölge halkından çok sayıda kişi PKK örgütüne katılması sağlandığından şüphelilerin eylemleri ayrıca halkı silahlı isyana teşvik suçunu da oluşturmuştur."

İddianamede, ayrıca "Sanık Ertürk'ün komutasındaki birlik içinde yer alan ve kimlik bilgileri tespit edilemeyen görevlilerden bazılarının teşekkül oluşturarak yetki ve görevleri olmamasına rağmen hukuka aykırı bir şekilde şüphelendikleri kişileri yakalayarak bir süre sorguladıktan sonra öldürdükleri, bu gibi eylemler sonucunda halkın devlete karşı düşmanlık beslemelerine ve örgüt yanlısı olmalarına sebep olduğu" kaydedildi.

Sanık Yavuz Ertürk hakkında TCK'nın "Kasten adam öldürme" suçundan 11 kez mübbet ile "Suç işlemek amacıyla örgüt kurma" ve "Halkı silahlı isyana teşvik" suçlarından da 25 yıla kadar hapsi istendi. Sanık Ertürk'ün yargılanmasına önümüzdeki günlerde 7. Ağır Ceza Mahkemesi'nce başlanacak.