Haberler

Bizden Koparılanlar

Lice katliamı davasında Alay Komutanı'na ağırlaştırılmış müebbet istemi

22.10.2013

Diyarbakır'ın Lice İlçesi'nde 1993 yılında dönemin Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın'ın suikastla katledilmesi ve en az 16 insanın katledildiği Lice katliamı ile ilgili soruşturma zaman aşımına bir gün kala tamamlandı.

Faili meçhul cinayet dosyalarını soruşturan Cumhuriyet Savcısı Osman Coşkun'un, dosyanın 20 yıllık zaman aşımına gireceği gün hazırladığı iddianame, TMK'nın 10. Maddesiyle Görevli 8. Ağır Ceza Mahkemesi'nce kabul edildi.     
İddianamede, 22 Ekim 1993 tarihinde Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı olarak görev yaparken, Lice Jandarma Komando Bölük Komutanlığı Binası önünde “kanas” olarak tabir edilen uzun namlulu silahla suikaste uğrayan Tuğgeneral Bahtiyar Aydın'ın öldürülmesiyle ilgili detaylara yer verildi.

İddianamede, 20 yıl önce Lice ilçesinde yaşanan provakasyonda Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı Tuğgenaral Bahtiyar Aydın, Jandarma Uzman Çavuş Yüksel Bayar ile 14 vatandaşın öldüğü belirtilerek, "Olayda, bir uzman çavuş, bir er ve bir polis memuru ile çok sayıda vatandaş yaralanmış, çok sayıda konut, iş yeri ve araç hasar görmüştür. Operasyonu Diyarbakır Jandarma Komutanı olan şüpheli Eşref Hatipoğlu yönetmiştir. Resmi tutanaklarda PKK militanlarının ilçeye saldırması nedeniyle bu sonucun meydana geldiği yazılmış, ancak örgüt o gün ilçeye kendilerine ait hiçbir gruptan saldıranın olmadığını ileri sürmüştür. Aradan geçen 20 yıla rağmen saldırıya katıldığı tespit edilen örgüt mensubu olmamıştır" denildi.    
İddianamede, suikastle ilgili olarak dönemin Diyarbakır Jandarma Alay Komutanı Emekli Albay Eşref Hatipoğlu ve Üsteğmen Tünay Yanardağ, "şüpheli" sıfatıyla yer aldı. Hatipoğlu ve Yanardağ hakkında, "Taammüden öldürme", "Halkı isyana ve birbirini öldürmeye teşvik", "Cürüm işlemek üzere teşekkül oluşturma" suçlarından ağırlaştırılmış müebbet hapis ile 24 yıla kadar hapis cezası istendi.İddianamede, 22 Ekim 1993 tarihinde Lice ilçesinde Tuğgeneral Bahtiyar Aydın'ın da aralarında bulunduğu 16 insanın katledilmesi ile ilgili o dönem İlçe Emniyet Müdürlüğü ve Jandarma Komutanlığı'nda tutulan tutanaklar, görev yapan kamu görevlileri ve görgü tanıklarının beyanları da yer aldı.

İddianamenin, kamu kurumlarınca o dönem tutulan tutanaklara ilişkin  "Dikkat çeken ayrıntılar" bölümünde, şu ifadelere yer verildi:
"Yaklaşık 11 saat süren çatışmada, sadece bir polis memurunun zırhlı araç içinde hafif yaralanması, bu memurun ifadesinin alınmaması, hiçbir militanın ölü ya da yaralı olarak ele geçirilememesi, gözaltına alınıp ilk sorgudan sonra serbest bırakılan 54 kişinin ve Diyarbakır TEM Şube Müdürlüğüne teslim edilen 20 kişinin ifade tutanakları, yakalama tutanakları, hangi delile dayanılarak gözaltına alındıklarına dair hiçbir belgenin evrak arasında bulunmaması, sadece 20 kişilik isim listesinin bulunması, roket saldırısına maruz kaldığı ileri sürülen 'Dragon 9' isimli zırhlı araçta sadece zırh boyasının çizilmiş olması, Özel şahıslara ve DEP'li belediye başkanı bulunan belediyeye ait bina ve araçlarda ağır hasarın bulunmasına karşılık asıl hedef olması gereken emniyet ve askeri birliklere ait binalarda hafif hasarın bulunması, Liceli vatandaşların nerede, nasıl öldürüldükleri, yaralıların nasıl yaralandıklarına dair herhangi tespitin yapılmaması, öğretmen Ali Nurettin Soyer'in öldürülmesi ile ilgili ise yakınlarının talebi üzerine sonradan sadece vurulduğu yeri gösterir krokinin jandarma tarafından düzenlenerek savcılığa gönderilmiş olması dikkat çekmiştir."

Tuğgeneral Aydın'ın öldürülmesinden ceza almıştı    

İddianamede, Adana Devlet Güvenlik Mahkemeleri Savcılığınca hakkında iddianame hazırlanan Mehmet Emin Özkan'ın, Bahtiyar Aydın'ın katledildiği silahlı saldırıya fiilen katılarak üzerine atılı suçu işlediği, hakkında dava açıldığı ve mahkumiyet kararı verilerek bu kararın kesinleştiği belirtilerek, "Bu beyanlara dair tutanaklar ilgili mahkemeden celb edilerek incelenmiş ancak Mehmet Emin Özkan'ın bu eyleme katıldığına dair herhangi bir bilgiye rastlanmamıştır" denildi.    
İddianamede, Hüseyin Oğuz adlı tanığın beyanlarında ise örgütten kaçan itirafçı Kahraman Bilgiç'in ön sorgusunda "Bahtiyar Aydın ve Eşref Bitlis'i biz öldürdük" dediğini, Oğuz'un Bilgiç'in beyanını bizzat kendisi tarafından yazıldığını belirttiği kaydedildi.
      
Gizli tanık anlattı   
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına soruşturma kapsamında 2010 yılında ifade veren gizli tanık "Ataç"ın iddianamede yer alan beyanında da Kıdemli Üsteğmen Tünay Yanardağ ile Tuğgeneral Bahtiyar Aydın'ın aralarının iyi olmadığını belirttiği kaydedilerek, şöyle denildi:
"Gizli tanık Ataç, beyanında, 1993 yılı içerisinde Bahtiyar Aydın'ın Diyarbakır'a Jandarma Bölge Komutanı olarak atandığını, o zamanki rütbesinin tuğgeneral olduğunu, aynı dönemde Tünay Yanardağ'ın da Abdülkerim Kırca'ya bağlı olarak Diyarbakır JİTEM'de Tim komutanı olarak görev yapmakta olduğunu, okuldaki anlaşmazlıklarının da Diyarbakır'da devam ettiğini, Yanardağ'ın Tuğgeneral Aydın'ı kast ederek, 'Ankara'da bu heriften kurtulamadım, buraya geldim yine kurtulamadım, bu adam benim kurmay olmamı engelleyecek, bundan ancak öldürürsem kurtulurum, başımıza bela oldu' şeklinde kendi kendine sürekli konuştuğunu anlatmıştır. Tanık, ayrıca, Cemil kod isimli itirafçı şahısla birlikte Tünay Yanardağ'ın, JİTEM adına bir duyum raporu hazırlayarak 22 Ekim 1993 tarihinde Lice'ye kalabalık bir terör örgütü mensubu tarafından eylem ve saldırı yapılacağını Diyarbakır'daki bölge komutanlığına bildirmesi neticesinde, Tuğgeneral Bahtiyar Aydın'ın da birlikleri yerinde kontrol etmek, herhangi bir olumsuzluk yaşanmasını engellemek amacıyla korumaları ile birlikte helikopterle Lice'ye gittiğini, helikopterin iniş yaptığını, Aydın'ın helikopterden indikten sonra tugaya girdiği sırada, yaklaşık 300 metre mesafede çaprazında kavaklık bölgeden 'Kanas' ile Üsteğmen Tünay Yanardağ'ın organizesi ile tetikçilik görevini yapan Cemil kod veya aynı infaz timinde görevli bir başka kişi tarafından vurularak katledildiğini beyan etmiştir."

 "Faili meçhul" cinayetler

Cumhuriyet Savcısı Osman Coşkun, iddianamenin "sonuç ve talep" bölümünde, yaşanan faili meçhul cinayetlere değinerek, "Bölgede bazıları, başa çıkamadığı hasmını, JİTEM'e, bazılarını da PKK'ya ispiyonlayarak öldürülmelerini sağlamışlar, bu şekilde bölgede 'faili meçhul' cinayetler artmıştır" yorumunu yaptı.     
İddianamenin bu kısmında şu ifadelere yer verildi:
"Olayın meydana geldiği dönemde örgütle ile ilişkisi olduğu düşünülen, ihbar edilen, çocuğu örgüte katılmış olan bir çok kişi yasa dışı olarak ve hileler kullanılarak alınmışlar, Saraykapı'daki JİTEM karargahına götürülmüşler, işkence ile sorguladıktan sonra infaz edilmişlerdir. Bazı durumlarda da suikastlar düzenlenmiş araçlara bomba yerleştirilerek patlatılmış, bu suretle şahıslara gözdağı verilmiştir. Bölgede bazıları, başa çıkamadığı hasmını, JİTEM'e, bazılarını da PKK'ya ispiyonlayarak öldürülmelerini sağlamışlar, bu şekilde bölgede 'faili meçhul' cinayetler artmıştır. Yargısız infazların artması, bölge insanının devletten soğumalarına ve dağa gidenlerin sayısının artmasına neden olmuştur. Özellikle Musa Anter ve Vedat Aydın gibi tanınan ve sevilen kişilerin öldürülmeleri, Lice ilçesinin iki defa yakılması, çok sayıda vatandaşın öldürülmesi, köylerin yakılması ve boşaltılmaları örgütü halkı silahlı isyana teşvike neden olmuştur."    
"Olay günü örgütün Lice ilçesine saldırdığına ve Tuğgeneral Bahtiyar Aydın'ı öldürdüğüne dair herhangi bir delil elde edilememiştir" denilen iddianamede, şöyle denildi:
"Nitekim gündüz saatlerinde bir ilçenin basılıp yaklaşık 11 saat boyunca çatışmanın devam etmesine rağmen hiç bir militanın ölü ya da sağ olarak ele geçirilemediği gibi militanları gören kişilerin dahi bulunmaması, aradan geçen 20 seneye rağmen bu eyleme katılanların tespit edilememiş olması örgütün bu saldırıyı gerçekleştirmediğini göstermiştir. Bu çapta bir eylemin bir albay tarafından planlanıp uygulanması mümkün olmaması karşısında, şüphelilerin bu eylemlerinin örgüt faaliyeti kapsamında olduğuna dair delillerin mahkemece değerlendirilmesi gerektiği düşünülmüştür."     
Susurluk davası

Yargıtay 8. Ceza Dairesinin "Susurluk Davası" ilgili kararındaki, "terörle mücadele ettikleri gerekçesiyle devlet imkanlarını suç işlemek amacıyla kullanan görevlilerin teşkil ettikleri bir teşekkül" ifadesine atıfta bulunulan iddianamede, "Bu tespit gerek yapılanma gerekse kullanılan yöntemler açısından şüphelilerin oluşturduğu teşekkülle büyük benzerlikler arzetmiştir. Tüm deliller değerlendirildiğinde, şüphelilerin meydana getirdikleri örgütlenmenin, 'suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve bu örgüte üye olma' suçlarını oluşturduğu sonucuna varılmıştır" denildi.    
İddianamede, "Çok sayıda kişinin öldürülmesi ve yaralanması, ahırlarının, evlerini ve işyerlerinin yakılması ile bölge halkından çok sayıda kişinin PKK’ye katılması sağlandığından" şüphelilerin eylemlerinin ayrıca "halkı silahlı isyana teşvik suçunu" da oluşturduğu ifade edildi.

Ağırlaştırılmış müebbet hapis istemi    
İddianamede, şüphelilerden Tünay Yanardağ'ın kimlik bilgileri tespit edilemeyen Cemil kod adlı itirafçı ile birlikte düzenlediği duyum raporu ile maktul Bahtiyar Aydın'ın Lice'ye gitmesini sağladığı ve öldürttüğü, şüpheli Eşref Hatipoğlu'nun ise 14 vatandaşın ölümüne, çok sayıda kişinin de yaralanmasına sebep olan operasyonu yönettiği, onun emirleri ile ateş edilmesi sonucu ölüm ve yaralanmaların meydana geldiğinin anlaşıldığı ifade edildi.    
Sanıklar Yanardağ ve Hatipoğlu hakkında TCK'nın "Taammüden öldürme", "Halkı isyana ve birbirini öldürmeye teşvik", "Cürüm işlemek üzere teşekkül oluşturma" suçlarından ağırlaştırılmış müebbet hapis ile 24 yıla kadar hapis cezası istendi.      
Sanıkların yargılanmasına önümüzdeki günlerde 8. Ağır Ceza Mahkemesinde başlanacak.

Lice’de 22 Ekim 1993’te dönemin Diyarbakır Bölge Jandarma Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın’a suikast yapılmasının gerekçe gösterilerek gerçekleştirilen ve 16 sivilin ölümüyle sonuçlanan katliam 20. yılını geride bıraktı. Dört gün boyunca giriş çıkış yasağı uygulanan Lice’de can kayıplarının yanı sıra resmi verilere göre yaklaşık 800 ev ve işyeri zarar gördü, yakıldı, kurşunlandı. Türkiye’nin yakın tarihindeki en kanlı trajedilerden biri olduğu kadar, faillerinin binlerce olayda olduğu gibi cezasız kaldığı bir gerçeklik Lice katliamı. 20 yıldır halen bir sonuç alınamayan Lice katliamı, yüzlerce başvurudan oluşan dosyalar halinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşındı ve birçok dosyanın AİHM’deki hukuki süreci işliyor. “Dostane çözüme” giden ve “yaşam hakkını ihlal”den mağdurlara 4.1 milyon lira tazminat ödeyen Türkiye, halen Lice katliamı faillerini yargılayabilmiş, katliamın hesabını sorabilmiş değil. 

DÖNEMİN TANIKLARIYLA BELGESELLEŞTİ

 20 yılı geride kalan katliam, Liceli gazeteci Veysi Polat’ın hazırladığı belgeselle de tüm yönleriyle çarpıcı bir biçimde ortaya konuyor. Dönemin tanıklarının, yakınlarını kaybedenlerin, asker ve siyasetçilerin döneme ilişkin anlatımlarının yer aldığı belgeselin galasının Kasım ayı içerisinde yapılması bekleniyor. 

BAYKAL VE CHP’LİLER LİCE’YE SOKULMAMIŞTI

Lice katliamının yaşandığı gün Diyarbakır’da partisinin 7. Bölge toplantısına katılan CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Genel Başkan Yardımcısı Erol Çevikçe, Milletvekili Uluç Gürkan, Genel Sekreter Ertuğrul Günay, Antep Milletvekili Mustafa Doğan, İzmir Milletvekili Veli Aksoy ve 5 milletvekili ile birlikte olaydan bir gün sonra Lice’ye gitmek istemişti. Ancak heyetin önü ilçeye 30 kilometrelik mesafedeki Karaz Köyü yakınlarında durduran askeri yetkililer, heyeti ilçeye almadı. CHP’liler bunda ısrar etti. Yaşanan tartışma üzerine Baykal’ın Devlet Bakanı Necmettin Gevheri ile telefonla görüşmesinin ardından CHP Genel Sekreter Yardımcısı Eşref Erdem, heyetin içinde bulunduğu aracı Lice’ye doğru yeniden yola çıkardı ancak Lice’ye 7 kilometre kala özel timler tarafından durdurulan heyet, ilçeye girişin yasak kararı bulunduğu gerekçesiyle geri çevrilmişti.