Haberler

Bizden Koparılanlar

Sedika’ya ne oldu? - Velat Demir

7.6.2012

 

(Velat Demir, Özgür Gündem)

Sedika Dal, 1965 Nusaybin Duruca (Kertvênê) beldesinde dünyaya geldi. Kaçırıldığında 22 yaşında idi; on çocuklu bir ailenin kızıydı. İlkokulu doğduğu beldede okudu. Maddi imkansızlıktan dolayı okulunu yarıda bırakarak köyün geçim kaynağı olan pamuk tarlalarında günlük işçi olarak ailesine katkıda bulunarak yaşamını sürdürüyordu.

Bir gün çalışma esnasında ayağı burkuldu Sedika Dal’ın; Eylül 1993 yılında, köyden 5 km. uzaklıktaki Nusaybin ilçesinin Selahaddin Eyyubi Mahallesi’nde bulunan dayısının kızı Safiya’yı alıp doktora ayağını baktırmak için giderken eve birkaç sokak kala bir grup tarafından yolu kesilerek durduruldu. Başına çuval geçirilerek kaçırıldı. Kaçırıldığı mahallede Hizbullah tetikçileri ve yanlısı birçok evin olması kaçırmayı daha da rahat bir şekilde gerçekleştirmelerini sağladı. Civarda her çocukları kaçırılan ya da faili meçhule gidenlerin aileleri gibi Sedika’nın ailesi de, kaçırıldığı dönem gerek köyde gerek Nusaybin ilçesinde birçok faili meçhul olayın yaşanmasından dolayı hukuki yollara başvurmaktan kaçındı.

Köyde şüphelendikleri iki aile vardı. Bu şüpheleri doğrulayan birkaç somut durum vardı. Birincisi Sedika kaçırılmadan önce köyde Hizbullah tarafından öldürülen Nayif Şahin’in cenaze törenine katılmış, törende aynı köyde Hizbullah yanlıları olan M. ve onlarla aynı düşüncede olan, aynı zaman da onlardan kız alan H. E. adındaki şahıs cenaze töreninde Sedika’yı tehdit etmişti. Bu tehditlerden birkaç gün sonra H.E’nin kız çocukları köy ile Bagok Dağı arasında kalan Cağ Cağ suyunun aktığı ve bütün köylülerin pamuk tarlalarının bulunduğu sulama kanalının yanında o gün orada Sedika’yı almak için randevulaşmışlardı. Onları bekleyen Hizbullah elemanlarına teslim etmek istemiş ama bu planları yakın zamanda anlaşılır diye vazgeçmişlerdi.

Gerek köyde oldukları zaman içerisinde Hizbullahçılardan aldıkları tehditler, gerek cenazedeki tehditler, gerekse kızlarının yardımıyla kanal başında kaçırma planları bu kuşkuları güçlendiriyordu. Daha önce de Sedika birkaç kez takip edilmişti. Aile Nusaybin’deki Hizbullah elemanlarının Durucu’daki birimleri olan T.A’nın kaçırmada parmağı olduğunu ve bizzat kendisinin kaçırdığını düşünüyor. Ailesi, Nusaybin Cumhuriyet Başsavcısı’na suç duyurusunda bulundu ve yukarda bahsettiğim şekilde savcıya da ifade verdi ama maalesef herhangi bir sonuç elde edilemedi. Aile, Sedika’nın kaçırılmasından bugüne kadar köyde bulunan E. ve A. ailelerinden şüpheleniyor çünkü T.A. hakkında somut kanıtlar bulunmakta.

Dönemin Nusaybin HADEP Yöneticisi İsmail Irmak, 02.05.1993 tarihinde Nusaybin ilçesinde makarrov tabanca ile öldürüldü. Bu eylemden dolayı T.A. hakkında İsmail Irmak’ı öldürdüğü iddiasıyla soruşturma yapılmış. T.A. suçlamaları kabul etmediğini, örgüt üyesi olmadığını, İsmail Irmak’ın öldürülmesi ile ilgili olarak herhangi bir ilgisinin bulunmadığını beyan etmişti. Yeterli delil “bulunmadığı”ndan hakkında takipsizlik kararı verilmişti.

Gerekli ve derinlemesine yapılacak bir soruşturma neticesinde belki Sedika’nın canlı bedenine bugün artık ulaşmak mümkün değil ama birçok aile yasını tutup gözyaşı dökerek kemikleri dahi olsa mezara konulup Fatiha okuyabileceği bir mezarları olsun istiyor. Yapılan hukuksuzluğa rağmen acıların dinmesi ve bir daha kayıp edilme travmasından kurtulmak için failler en yakın zamanda bulunmalı ve adalete teslim edilmeli.

Duruca Beldesi, Toros Dağları uzantısında olan Bagok dağlık kesimin yamacındaki düzlükte yer alır. Suriye-Qamişlo ve Duruca beldesini birbirinden tarihi ipekyolu ayırmakta.

Cem Ersever dile getirmişti. “Güneydoğu’nun üç gruba ayrıldığını, Nusaybin-Mardin-Kızıltepe hattı”ndan söz etmişti. Bu hat, tarihi ipekyolu ve Nusaybin’e 5 km uzaklıkta bulunan Duruca beldesine yer almaktaydı. Açıklamalar bununla sınırlı değildi. Emekliliğe ayrılan Attila Kıyat, Sansürsüz programında çok çarpıcı açıklamalarda bulunmuştu. 93-97 yılları arasında işlenen faili meçhul cinayetlerin devlet politikası olduğunu, o dönem yüzbaşı, üsteğmen olan kişilerin emir üzerine bu cinayetleri işlediklerini kaydetti. Kıyat, dönemin cumhurbaşkanlarının, başbakanlarının ve genelkurmay başkanlarının hesap vermesi gerektiğini söylemişti.

Ülkemizdeki egemen düzenin 90’lı yıllarda Kürtlerin yaşadığı coğrafyayı kuralsızlıklarıyla hukuksuzca toplu cinayet işledikleri artık ortaya çıkmıştır. Sedika’yı ve onun gibi onlarca kayıp insanın kemikleri bile aileleri rahatlatacak. Sessizce derdini anlatacak bir mezar taşı olsun. Faillerini bulun ve yargılayın, ki adalet yerini bulup bir daha bu acılar yaşanmasın.

http://www.ozgur-gundem.com/?haberID=41454&haberBaslik=Sedika%E2%80%99ya%20ne%20oldu?&action=haber_detay&module=nuce