Şırnak'ta 23 Ekim'de kemikleri çıkarılarak Adli Tıp'a gönderilenlerden Mehmet Kaya'nın oğlu Resul Kaya, anlattı: "Babam bahçede, ben de tarlada çalışıyorduk. Sabahın erken saatlerinde askerler bahçeye girdi. Akşam saatlerine kadar silah sesleri susmadı. Silahların susmasıyla askerler bahçelerden köye doğru çekildi. Ancak bahçelerde çalışan hiçbir köylü gelmedi.
Şırnak'ın Basa (Güçlükonak) İlçesi'ne bağlı Bana (Ormaniçi) köyünde 1999'da 'askerler tarafından infaz edilen, kemiklerine geçtiğimiz hafta ulaşılan köylülerin aileleri tanık oldukları vahşeti anlattı. İşkenceye maruz kalan, vücutlarında sayısız kurşun izi bulunan köylülerden Mehmet Kaya'nın oğlu Resul Kay, "Askerin 'terörist' dediği 63 yaşındaki babam ve köylülerdi" dedi. Basa'ya bağlı Hirareş (Özbaşoğlu) köyünde askerlerce öldürülen köylülerden Ahmet Güler'in 20 yıl aradan sonra "beyaz bir torba" ile ailesine teslim edilen kemikleri ise dün toprağa verildi.
Şırnak'ın Basa (Güçlükonak) ilçesine bağlı Bana (Ormaniçi) köyünde, 4 Haziran 1994 tarihinde "PKK'li oldukları" iddiasıyla bahçelerinde çalıştıkları sırada askerler tarafından infaz edilen Mehmet Özkan, Mehmet Kaya, Şerif Ekin ve Abdulselam Demir isimli köylülerin mezarları 23 Ekim'de açıldı. Mezardan çıkartılan kemikler incelenmek üzere İstanbul Adli Tıp Kurumu'na gönderildi. Aynı olayda infaz edilen ve isimleri bilinmeyen 3 kişinin de öldürülen 4 köylüyle birlikte toplu olarak gömüldüğü mezarda kemiklerin yanı elbise parçalarına da rastlandı. İnfazın tanıkları ve işkenceyle öldürülen köylülerin yakınları o dönem yaşananları DİHA'ya anlattı. Köyü ablukaya aldılar Askerler tarafından infaz edilen Mehmet Kaya'nın oğlu Resul Kaya, olayın yaşandığı gün babasıyla birlikte sabah kahvaltısının ardından evden çıktıklarını söyleyerek, "Babam bahçede, ben de köyün yukarısındaki tarlada çalışıyorduk. Sabahın erken saatlerinde tarlanın yanından askerler geçerek, köyün bahçelerine doğru ilerliyorlardı" dedi. Askerlerin bahçelere girmesinin ardından silah sesleri duyduklarını ve köye doğru gelmeye başladıklarını söyleyen Kaya, "Köyün tamamını ablukaya alan askerler, evden kimsenin çıkmasına izin vermiyorlardı. Birçok köylü bahçelerde mahsur kalmıştı. Akşam saatlerine kadar silah sesleri susmadı. Silahların susmasıyla askerler bahçelerden köye doğru çekildi. Ancak bahçelerde çalışan hiçbir köylü gelmedi" diye aktardı. 'Askerlerin hepsini tanıyorduk' Operasyonun Güçlükonak'a bağlı askerler tarafından yapıldığını belirten Kaya, "Askerlerin hepsini tanıyorduk. Celal adında bir Yüzbaşı yanımıza gelerek, tehdit eder şekilde; 'Boğazımıza kadar getirdiniz. Bahçelerinizde 7 terörist öldürdük, köyü 24 saat içinde boşaltın, yoksa sizleri de öldürürüm' dedi" diye aktardı. "Askerin 'terörist' dediği 63 yaşındaki babam ve köylülerdi" diyen Kaya, "Köylülerin öldürüldüğünü anladık ve askerler bahçeden daha tam çekilmeden ben ve ağabeyim bahçeye doğru koşmaya başladık. Ağabeyimin bahçelere doğru koşarken, onu gören askerler ona da ateş etmeye başladılar. Ağabeyim ağaçların arasından kayboldu. Ben kaldığım yerde bekledim, askerler tam çekilince ben ve diğer köylüler bahçelere indik" dedi. 'Onlarca mermi izi vardı' Bahçeye vardıklarında köylülerin yan yana dizilmiş cesetleriyle karşılaştıklarını dile getiren Kaya, şunları anlattı: "Babam biraz yaşlı olduğu için onu ayrı bir yere koymuşlardı. Hepsinde onlarca mermi izi ve kasatura yarıkları vardı. İşkence yaptıkları, ardından öldürdükleri belliydi. PKK'li olduklarını göstermek için yan yana dizilen 6 cesedin fotoğrafları çekilmişti. Babam yaşlı olduğu için onun cesedi ayrı bir yere koymuşlardı. Ben cesetleri orada bırakarak ağabeyimi aramaya başladım. 'Babam öldü bari ağabeyim ölmesin' diye akşama kadar aradım ancak bulamadım. Ağabeyim ağaçlar arasında izini kaybettirmişti. Sonradan eve geri döndü. Öldürülenlerin 4'ü köy sakiniydi. Diğer 3 kişi de çevre köylerden, bölgeden kişilerdi."
'Kasaturayla karnı yarılmıştı' Askerlerin cesetleri gömmelerine bile izin vermediklerini anlatan Kaya, "Bizler cesetleri ortada bırakmak istemedik. Bunun üzerine çevre köylerdeki koruculardan cesetleri gömmeleri için yardım istedik. Ertesi günün sabah saatlerinde cesetleri öldürüldükleri yerden korucular ve köylülerle birlikte askerlerin nezaretinde alarak elbiseleri ile battaniyelere sararak, köy mezarlığına gömdük. Benim babamın cesedi tanınmayacak hale gelmişti. Kasaturalarla karnı yarılarak, iç organları tamamen dışarı çıkmıştı. Başının arka tarafında büyük kesikler vardı, kolu kırılmıştı. Her tarafında mermi izleri vardı. Diğer cesetlerde de benzer durumlar vardı" diye belirtti. Kalanlar göçe zorlandı Askerlerin "24 saat için de köyü boşaltmadığınız taktirde köyle birlikte havan toplarıyla hepinizi öldürürüz" dediğini aktaran Kaya, "Askerler köyü derhal boşaltmamızı istedi. Yıllarca hukuki anlamda mücadele verdik. Devleti bu insanların sivil oldukların ikna edebilmek için açtığımız davalar sonunda kabul edildi. Babamla köylülerin gömüldükleri mezarları incelenmek üzere Cizre Savcılığı tarafından açıldı" dedi. Taleplerinin bu insanları öldürenlerin yargılanması olduğunu belirten Kaya, süreci sonuna kadar takip edeceklerini sözlerine ekledi. İnfazdan önce işkence Mehmet Özkan'ın eşi Fatma Özkan de, askerlerin baskını sonrası diğer köylülerle cesetlerin toplandığı yere gittiğinde eşi Mehmet Özkan'ın parçalanmış cesedi ile karşılaştığını söyleyerek, "Eşimin kafatası parçalanmıştı. Kolunda ve göğsünde bir sürü mermi izi vardı. Her tarafı kanlar içinde yerde yatıyordu. Öldürülmeden işkence gördüğü daha sonra öldürüldüğü belliydi" dedi. Eşinin üzerinde hiçbir silah ve benzeri bir aletin olmadığını yalnızca diğer köylüler gibi bahçesinde çalıştığını söyleyen Özkan, "Yapacak bir şeyimiz kalmamıştı. Cesetleri elbiseler ile gömmek zorunda bırakıldık. Bizler açtığımız davada gerçeklerin ve adaletin yerini bulmasını istiyoruz" dedi. İnfaz edilenler yaşlı köylülerdi Abdulselam Demir'in ağabeyi Abdülhamit Demir ise, olayın yaşandığı zaman İstanbul'da çalıştığını söyleyerek, öldürülen insanların yaşlı ve tarlalarında bahçelerinde çalışan köylüler olduğunu, askerlerin bahçelerde bulduğu ve yakaladığı herkes infaz ettiğini dile getirdi. Oğlunun ölümüne tanık oldu Şerif Ekin'in annesi Ayşe Ekin de şunları anlattı: "Oğlum Şerif Ekin ve akrabamız ve köylümüz olan Abdulselam Demir ile bahçede salatalıkları suladığı sırada askerler tarafından yakalandılar ve işkence gördüler. Evimiz bahçelerin yukarısında olduğu için uzaktan görüyorduk. Askerler oğlumu ve arkadaşını yakalayarak kasaturalarla yaraladılar. Ardından 5 metre yükseklikte olan kayalardan attılar. Oğlumu ve arkadaşını kayadan atıkları esnada çığlık atmaya başladım." Oğlunun ölümünü izlediğini anlatan Ekin, "Gözümün önünde oğlumu kayadan aşağıya attılar. Sürükleyerek diğer köylülerin infaz edildiği yere götürdüler. Orada kurşuna dizdiler" diye belirtti. 'Dua bile okuyamadık' Askerlerin köyden ayrılması ile bahçeden insan çığlıkları, haykırışlar ve yakarışların yükselmeye başladığını belirten Ekin, "Silahlarla taranan ve kanlar içinde kalan cesetler yan yana dizilmişti. Oğlumun kafası arka taraftan ikiye ayrılmıştı. Başını dizime koydum, oğlumun kanları içinde kaldım. Cesetler o gece orada kaldı. Sabah saatlerinde cesetleri gömer gömmez, bir dua bile okuma fırsatımız olmadan köyden zorla çıkarılarak, göç etmek zorunda bırakıldık" diye anlattı.
CENGİZ OĞLAĞI/DİHA/ŞIRNAK