Türkiye’de zorla kaybedilme pratikleri
Velat Demir
Güncellenme : 18.12.2013 07:40
Faili meçhul denen yasadışı ve keyfi infazlar sivil halka yönelik uygulanan sistematik hak ihlallerinden en önemlisini oluşturdu. Türkiye’de zorla kaybedilmeler için hak örgütleri ve insan hakları savunucuları tarafından kullanılan terim genellikle “gözaltında kayıp” olmuştur. Zira Türkiye örneğinde insanlar genellikle ya evlerinden ya da halka açık bir yerden ve diğerlerinin de görebileceği şekilde asker ya da polis güçleri tarafından gözaltına alınması yoluyla kaybedilmiştir. Bazen de kaybedilenler tabur komutanlığına ya da emniyet müdürlüğüne çağrıldıkları için kendileri gitmişler ve sonra da haber alınamamıştır. Bugüne kadar Türkiye’de, özellikle 12 Eylül 1980 sonrasında kaç kişinin zorla kaybedildiğini kesin bir şekilde ortaya koyan bir liste oluşturulamamıştır. Bu yönde çok ciddi çalışmalar yapan insan hakları örgütleri olsa da devletin engelleyici tavrı bir yandan kurumlar arası işbirliğinin eksikliği diğer yandan kesin bir sayıya ulaşılmasına engel olmuştur. Tahmini olarak 1500-2000 arası zorla kaybedilme olayının yaşandığı söylenebilir. Peki, bu zorla kaybedilme olaylarıyla mücadele ederken yaşanan sorunlar nelerdir? En başta yaşanan sorun; zaman aşımı sorunudur. 2005 yılında çıkan yeni Türk Ceza Kanunu “insanlığa karşı işlenen suç” kavramını getirmiş olsa da zorla kaybetmeleri bu suç tanımı altında bir edim olarak düzenlememektedir. Üstelik 2005 tarihi öncesinde işlenen suçlara eski Türk Ceza Kanunu uygulanacağından, bu kanuna göre zaman aşımı 20 yıl olarak uygulanmaktadır. Yani 1993 yılında zorla kaybedilen bir kişinin davası, eğer savcı zaman aşımını kesintiye uğratacak işlemlerden birini yapmamışsa, 2013 yılında zaman aşımına uğramakta ve dosyası kapanmaktadır. Hem kayıp yakınları hem de insan hakları örgütleri zorla kaybetmelerin insanlığa karşı işlenen suç kapsamında değerlendirilmesi ve zaman aşımına tabi olmaması gerektiği yönündeki itirazları henüz kurumsal bir yanıt bulamamıştır. Dolayısıyla zorla kaybetmelerin en yoğunlaştığı yıllar için zaman aşımı tehdidi son derece somut bir tehlike olarak karşımızdadır. İkinci olarak zorla kaybetme davalarında ifade veren tanıkların dikkatle korunması ve gerekirse tanık koruma programlarından yararlanılması gerekliliğidir. Bu mesele özellikle Diyarbakır Özel Yetkili Mahkemesi’nde 2009 yılında görülmeye başlayan ve zorla kaybedilmeler ve faili meçhuller için dönüm noktası niteliği taşıyan bir dava olan Temizöz ve diğerleri davasında açığa çıkmaktadır. Cizre bölgesinde işkenceyle insan öldürmeden zorla kaybetmeye sokak ortası infazlarından haraç toplamaya çok sistematik ve iyi işleyen bir ölüm taburu kuran Albay Cemal Temizöz, korucu başı Kamil Atak ve diğer suç ortakları esasen kendileri hakkında ifade veren tanıkların ifadelerine dayanarak, yargılanmaktadır. Fakat bu tanıkların bir kısmı tanık koruma programları eliyle korunmaya alınmadığından ve can güvenliklerinden endişe ettiklerinden ifadelerini geri almışlardır. Bir diğer sorun yapılan suç duyurularının ciddiyetle el alınarak, savcılık soruşturması tamamlandıktan sonra dava açılması sürecinin her aşamasında yaşanan sorunlardır. Mağdur yakınları çoğunlukla çeşitli savcılıkları dolaşarak şikayet dilekçeleri vermekte ve suç duyurusunda bulunmakta, fakat dilekçeleri ciddiyetle ele alınmamakta, delil yetersizliği gerekçe gösterilerek alelacele kapatılmakta ve üstünkörü tavırlarla dosyalara takipsizlik kararı çıkmaktadır. Savcılar örneğin kaybedilmenin gerçekleştiği ileri sürülen jandarma ya da emniyet karakollarına yazı yazarak böyle bir olayın olup olmadığını sormaktadır. Bu karakollar da hiç şüphesiz böyle bir olayın olmadığı yönünde cevap vererek, dosyanın kapanmasını sağlamaya çalışmaktadır. Bu soru sorma tarzının kendisi bile devletin bu sorunu etkin bir soruşturma yürüterek çözme niyetinden yoksun olduğunu göstermektedir. Mağdur yakınlarını bir kez daha incitmektedir. Hiçbir yargı sürecinden bekledikleri “adalet” duygusunun tesis edilmediğini gören kayıp yakınları yaşadıkları acıların tanınması ve telafisi şöyle dursun iyice umutsuzlaştırılmaktadır. Kayıp yakınlarının pek çoğu yakınlarını aradıkları için kolluk güçleri tarafından işkence ve kötü muameleye maruz kalmış, haklarında davalar açılmış, tehdit edilmiştir. Kayıp yakınlarının, yakınlarını arama sürecinin imkansız kılınması için farklı devlet görevlileri onlarla uğraşmıştır. Buna rağmen İstanbul’da, Diyarbakır’da, Cizre’de, Batman’da kayıp yakınları uzun yıllardır “Cumartesi Anneleri” adıyla bir araya gelerek yakınlarını aramayı ve adalet için mücadele etmeyi sürdürmüşlerdir. Türkiye’de zorla kaybedilmelerin etkin bir şekilde soruşturularak yargılanmasının önündeki engelleri ve mevcut hukuki durumu genel hatlarıyla tasvir etmek istedim. Bu olumsuz tasvir ile bu alanda mücadele eden öncelikle kayıp yakınlarının sonra da hak örgütlerinin mücadelesini ve bu mücadelenin yarattığı birikimi önemsemediğim sonucunun çıkmasını asla istemem. Bu birikim ve temsil ettiğim kurum Yakay-Der gibi kurumların yıllardır devam eden inatçı çabaları sayesinde bundan on beş yıl önce “öyle bir şey yok” denilen zorla kaybedilmeler vakasında bir ilerleme kaydettik. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı Cumartesi Anneleri’yle görüşmek zorunda bıraktık. Aynı basıncı “çözüm süreci”nde de muhakkak diri tutmak gerektiğine inanıyorum. Kayıp yakınlarının taleplerinin dikkate alınmadığı, faillerin hesap vererek yargılanmadığı ve Hakikat Komisyonları kurularak savaşın bastırılmış anlatılarının dolaşıma girmediği bir çözüm süreci toplumsal barışın ve adaletin tesisi konusunda yetersiz kalacaktır. Mücadelemiz bu zorluğu aşmak içindir. Dolayısıyla tüm bu zorluklara rağmen bir gün zorla kaybedilenlerin tamamını devletin kabul etmek ve özür dilemek zorunda kalacağına, toplumun bugün bu meseleyle ilgisiz görünen geniş kesimlerinin bu utanç dolu pratikleri konuşmaya ve eleştirmeye başlayacağına ve bu korkunç insanlık suçunu işleyen faillerin etkin bir biçimde yargılanacağına inanıyorum. Tıpkı Arjantin’de, tıpkı eski Yugoslavya’da, tıpkı Güney Afrika’da olduğu gibi. İnanıyorum ki biz kazanacağız. *Yakay-Der Yön. Kur. Başkanı
http://www.ozgur-gundem.com/?haberID=92142&haberBaslik=Türkiye’de%20zorla%20kaybedilme%20pratikleri&action=haber_detay&module=nuce